7 Aralık 2012 Cuma

18.yy İstanbul Ekmeğine Bir Tanıklık

...
   Müslümanlar umumiyetle az yemek yer, ama insanoğlunun bu ana gıdasına karşı sonsuz hürmetleri vardır. İlâhî nîmetlerin en değerlisi gibi kabul ettikleri için, ekmekten daima özel bir hürmetle bahsederler. En küçük bir ekmek parçasını evde bir yerde veya sokakta gören bir müslüman, isterse en yüksek rütbede olsun, mutlaka alıp öper sonra cebine koyar yahut ayaklar altında kalmayacak bir köşeye bırakır. Hatta birçokları, sofrada, yemeğe başlamadan önce, ekmeği öpüp başlarına koyarlar.
   Ekmeğe karşı gösterilen bu büyük hürmete ve çok mükemmel buğday yetişmesine rağmen, ekmekler ihmalkâr bir şekilde imâl edilir; bir defa iyi yoğurmazlar, sonra yeteri kadar beyaz olmadığı gibi yeteri kadar pişmiş de olmaz. Unu da iyi öğütülmez. Ayrıca ekmekçiler çok defa buğday ununa arpa, mısır, hatta yulaf, bakla yahut nohut veya başka sebze unları karıştırırlar. Bunu doğrudan doğruya hükümetteki bozukluklara, yiyecek maddelerini teftişle vazifeli yüksek memurların vazifelerini suiistimal etmelerine atfetmek lazımdır.
   En fazla beğenilen ekmek, yuvarlak ve yassı olan "pide" yahut "fodla" dır. Diğer bir ekmek çeşidi "somun"dur. Bu kelime herhalde Yunanca "psomos, psomy" kelimelerinden gelmektedir. Bu ekmek yassı değildir, ama siyahtır ve çok ağırdır. Pide, evin efendisi içindir, somunu ise hizmetçiler ve daha yoksullar yer. Ayrıca evlerde haftada iki, üç defa ailenin ihtiyacını karşılayacak kadar ekmek yapılır; bu işi cariyeler yahut hizmetçi kadınlar yapar. Çarşı ekmeğinden son derece daha iyidir.
   Sarayın ekmeği diğer ekmeklerin hepsinden üstündür. Bu ekmek doğrudan doğruya sarayda yapılır. Bu ekmeğe "has ekmek" pişirildiği fırına da " has fırın " denir.
...                  M. de D'ohsson, 18. yy Türkiyesinde Örf ve Âdetler